• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

AKÜ Eğitim Fakültesi Araştırma Görevlisi Emre BAYSAN " TARİHTE KALICI OLMANIN SIRRI " konulu sunumu ile öğrencilerimize hitap etti.

İbn Haldun (öl. 1406) gibi tarihi iyi okuyan bir düşünür'ün, henüz İstanbul'u fethetmemiş; üstelik Ankara savaşı'nda Timur'a yenilmiş ve Fetret devri'ni yaşayan Osmanlı Devleti'ni 'kalıcı' görmesi -ki İbn Haldun'un tespitinin ne kadar 'doğru' olduğuna tarih şahittir- için ne tür bir gözleme dayandığını düşünmek, tarihte 'kalıcı' ile 'geçici' olanı idrak etmek için iyi bir başlangıç olabilir. Başka bir deyişle, İbn Haldun'un Osmanlı için karar verirken yaslandığı ilkeleri/illetleri yakalamak, günümüzde Amerika Birleşik Devletleri ve hempalarının [şimdilerde buna NATO diyorlar] Yeryüzü'nde estirdikleri terörün ve kalkıştıkları işgalin kalıcı mı geçici mi olduğunu tespit etmek için elzemdir. Öyleyse sorumuzu şöyle dile getirilebiliriz: Bir siyasî iradeyi Yeryüzü'nde kalıcı veya geçici kılan nedir/nelerdir?

Vahyin bile Allah'ın (c.c.) emir ve nehiylerine muhatab kıldığı insanın 'âkil' ve 'bâliğ' olmasını şart koştuğunu gözönünde bulundurursak, maddî (fizyolojik-anatomik) ile manevî (zihnî/aklî) kemale ermemiş bir beşerin kişi/birey sayılamayacağı [çünkü sorumluluk sahibi değildir] rahatlıkla söylenebilir. Bu nedenledir ki, kadim siyaset-name literatürümüzün ekserisi 'akıl', 'bilgi' ve 'adalet' kavramlarını merkeze alarak iş görür ve yeryüzünde siyaset etmeyi bu üç kavramın üzerine oturtur. Kısaca dendikte Varlık'ın muhatabı olan insan, aklı sayesinde 'bilgi' tahsil eder; var-olanlar üzerinde bu bilgiye göre eyler ise 'adalet' ortaya çıkar. Öyle ise akıl, bilgi ve adalet bir açıdan 'bir ve aynı' şeydir. 
Mahlukatın maslahatı ile menfaatini öncelemeyen bir yeryüzü siyaseti en nihayetinde kendine karşı döner. Bu nedenledir ki kadim siyaset anlayışında "devlet, küfür üzre baki kalır, zülüm üzere baki kalamaz" deyişi bir ilke halini almıştır.

Görüldüğü üzere 'hem ilahî hem de beşerî siyasetin amacı insandır'; çünkü 'nizam-i alem insandır'. Öyleyse insanı 'rencide edecek' hiç bir siyaset, tanımı gereği, kalıcı olamaz. Kalıcı siyaset insanı 'tebcil eden' siyasettir. İlahî siyasetin, insanı 'eşref-i mahlukat' görmesi bu nedenle üzerinde durulması gereken bir noktadır.

Dinî-ahlakî meşruiyetini İslam'dan alan, yukarıda özetlenen, bu ilke/misyon, tarihte büyük oranda kapitalist sömürgeci dünya sisteminin yükselişine karşı geliştirilmiştir. İşte bu nedenledir ki Selçuklu-Osmanlı çizgisi sömürgeci-kapitalist güç için önce 'korku'dur; daha sonra 'engel'dir; günümüzde ise geçmişini, tarihini ne yapacaklarını bilemedikleri 'sorun' dur. Bu sorunu halletmek için, G. Postel'in deyişiyle, " Türkler önce 'ikna' edilmeli, direnirlerse 'icbar' edilmeli, karşı çıkarlarsa 'imha' edilmelidir". Bu 'ikna-icbar-imha' süreci tüm acımasızlığıyla sürdürülmektedir. Bu nedenledir ki '1774 tarihinden bu yana millet olarak yaşadıklarımız gündüzün başına gelse gece olurdu'. Çünkü sömürgeci kapitalist gücü kayıtlayan hiç bir dinî, ahlakî ilke yoktur. Bu gücü temsil edenler insanlık için akıl ve bilgiye dayalı bir adaleti, kısaca nizamı öngörmüyorlar; bu nedenle insanlara saadet değil şekavet veriyorlar; bundan dolayı da 'savaşçı' değiller şakîler yani sömürgeciler, eşkiyalık yapıyorlar yani sömürüyorlar. Çünkü onlar insanı öngörmüyorlar: İnsanı öngörmeyen bir  siyasetin ne ilahî ne de beşerî bir ümidi olamaz. İşte bu nedenlerle sömürgeci kapitalist güç temsil ettiği hakikate güvenmediğinden yaşamak için bir düşmana, 'öteki'ne ihtiyaç duyar. Başka bir deyişle insanı dışlayan  emperyalizm varolmak için, varlığını sürdürmek için düşmana muhtaçtır; emperyalizmin, kapitalizmin düşmanı ise bizatihi insandır.

not : Fotoğraf Galerisinden daha fazla fotoğrafa ulaşabilirsiniz.




762 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.432432.5624
Euro34.631634.7704
Hava Durumu
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam13
Toplam Ziyaret36612
Saat