• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

HER HAFTA PAZAR günleri, SAAT 14:00'te Prof. Dr. Kamil MİRAS Külliyesinde gerçekleştirdiğimiz toplantılarımızın bu haftaki konuğu İslâmi İlimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Mustafa GÜLER oldu.

OSMANLI DEVLETİ’NİN KUDÜS’Ü HİMAYESİ

            Burası ( Ortadoğu ); dünyanın en eski medeniyetleri ile yeni medeniyetleri arasında asırlardan beri köprü yani geçiş görevi yapmış bir bölgedir. Son yıllarda bu önemine bir yenisi daha eklendi o da nedir. Petrol. Dünya petrol rezervinin % 40 ‘ı, orta doğu denen bu bölgede yani İran, Irak ve Basra körfezini de çevreleyen alan içinde bulunmaktadır. Tabii bu coğrafya da en az bunlar kadar önemli olan bir unsur daha var ki, o da din unsurudur. Yeryüzünde var olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet dinlerini esas aldığımız zaman, bu üç dinin ortak geçmişi yine bu coğrafyadır. Bu coğrafya bu üç dinin medeniyet izlerini taşıyan ve muhafaza eden bir bölgedir. Din arıyorsanız din burada, ticaret arıyorsanız ticaret burada, medeniyet unsurları arıyorsanız o da buradadır. Ortadoğu’da yaşanan sorunların bir diğer nedeni de burada yaşayan milletlerin kadim bir devlet geleneğinin bulunamaması da gösterilebilinir.
            Peki neden böyle bir coğrafyada huzur hakim olmaz. Burada sorun eksik olmaz. Bunun çözümü nedir? Bunun ilk etapta çözümü meselenin tarihi hakikatteki yerini ve bugünkü duruma getiren sebebleri ve bugünkü durumdaki çözüm yollarını üretmektir.  Bir tarihi geçmişini bileceksiniz, neden bu böyle oldu? İki bugüne meseleyi ne getirdi?  Üçüncüsü de bugün buna nasıl bir çözüm bulacağız? Bunların hepsini bilerek, takip ederek çözüm üretmeliyiz. Yoksa biz çok mağduruz, biz çok mazlumuz tamam ama ne yapacağız? Adamların insafını mı bekleyeceğiz? Bekledik ne oldu? Biraz huzur gelir gibi oldu, sonra 2010’dan bu yana yaşananlar ortada. Coğrafyamıza bakalım. Suriye’nin, Irak’ın, Filistin’in, Yemen’in, durumu ortada. Burada örnekleri artırabiliriz.
            Arkadaşlar İngilizler Antropoloji ( İnsanın kökenini, evrimini, biyolojik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bilim, insan bilimi ) ilminde çok ileri gittiler. Taa 1230’lu yıllardan itibaren.  Çok iyi bildikleri bir ilim dalı daha var. Propaganda. Bakın arkadaşımız Filistin’liyim dedi. Peki tarihte Filistin diye bir coğrafya var mı? Yok. Peki ne zaman başlıyor? 1870’li yıllarda. Eski yunan metinlerinde geçen Palestine ibaresinden. Bugün bir Filistinli ile bir Ürdünlü arasındaki fark nedir? Veya Filistinliler ile Suriyelilerin farkı nedir? İngilizler burada şu yolu izlediler. Biz kültür kodlarına göre bunların medeniyet telakkilerinden neleri sayabiliriz, ayırabiliriz. İki bunu öyle bir propaganda malzemesi haline getirelim ki, buna kendileri de inansınlar. Düne kadar burası Ürdün, Filistin, Suriye ve Lübnan’ı da içine alan bu bölge Bilad’üş- Şam , yani Şam coğrafyası olarak anılırdı. Peki bunu neden yaptılar? Mesela neden İngilizler getirip Filistin coğrafyasına getirip Yahudileri yerleştirdiler?  Kudüs ve çevresinde tarihi miras olarak en fazla hristiyanlar var. Ama neden buna rağmen İngilizler hristiyanları değil de, Yahudileri yerleştirmişlerdir? Şimdi geldik asıl hususa. Bizim bu konular için ne yapmamız gerekir? Tarihi tecrübeye bakarsanız  bölgede iki önemli unsur var. Türkiye ve İran. Kadim geleneği geçmişten bugüne aktarabilecek  iki önemli unsur. Peki bu iki önemli unsur bir araya gelebilir mi? Asla. Peygamberimiz (s.a.v.) efendimizden bu yana dikkatli incelediğimizde arap toplumunda maalesef bir devlet ve vatan anlayışı oluşmamıştır. Bu da şunu göstermiştir ki; bu coğrafyada yaşayan insanların bir medeniyet ittifakı yapma durumu hiç söz konusu olamamıştır. Bizler yani Türkiye, İran ve Araplar kendi aralarında bir ittifak gerçekleştirip, kendi içlerinde ortak bir çözüm üretmedikleri sürece bu bölgede sıkıntılar asla bitmeyecektir. Bakın Avrupa önce ekonomik işbirliğini gerçekleştirdi, sonra bunu siyasi düzleme taşıdı ve birlikteliklerini gerçekleştirdiler. Ortadoğuya baktığımızda durum ne? İşte Suriye, Irak, diğer bölgeler. Mevcut ülkelerde de yok Sünniler, yok Şiiler yok Araplar, vs. vs. sürekli İslam coğrafyasını bölüp parçalama peşindeler. Buralarda yaşayan insanlar da bu algı ve propagandalarla kendilerince yeni yeni devletler kurma peşindeler. Ya böyle bir şey olur mu? Bundan yüz yıl önce de aynı şeyler konuşuldu.
            Peki bunun çözümü nedir? Arkadaşlar bunun çözümü şartsız kardeşliği, şartsız Müslüman kardeşliğini, İslam kardeşliğini ortaya koyabilmektedir. Bakın şöyle bir şeyi asla düşünmeyin. Biz düşünmüyoruz ancak biz de düşünenler var. Kudüs Filistinlilerin mi meselesi sadece. Hayır, Kudüs hepimizin meselesidir. Mekke ve Medine’deki proplemler, Suriye ve Irak’taki meseleler elbette öncelikle orada yaşayanların canını acıtmaktadır ancak, bu mesele Müslümanlar olarak hepimizin ortak meselesidir. Bugün kendi ülkelerinizdeki sorunlara çözümler üretecek olanlar öncelikle sizlersiniz. Burada savaş kalkıp gidelim. Hayır, eğer bugün buradan kalkıp giderseniz, yarın sırada gittiğiniz yere gelir, oradan da gitmek zorunda kalırsınız. Tarihi derinliğimizi çok çok iyi bilmemiz gerekiyor.
Filistinde Osmanlı himayesi ne zaman başlamıştır biliyor musunuz arkadaşlar?  Siyaseten 1517’ de başlamıştır. Doğru. Yavuz Sultan Selim’in burayı fethetmekle başlamıştır. Filistinli Müslümanlar ile Osmanlı Beyliği arasındaki ilişki, Yavuz Sultan Selim’den tam yüz yıl önce başlıyor. Çandarlı İbrahim paşanın eşi İsfahan Şah hatun Filistin’de bir Medrese inşa ettiriyor. Peki neden?  1420’li yıllar. Osmanlı daha buralarda, yani Afyon’da. Filistin’e sınırımız dahi değil. Arada o kadar yer var. Yani Osmanlı’ya neden sen Filistin’e hizmet götürmedin, yardım etmedin diye kimse soramaz ancak, Osmanlı Devletinin bir bürokratının hanımı neden gider de oraya bir Medrese inşa ettirir. Peki neden? Çünkü Müslümanlar bir yerde yaşayan insanların derdini öğrendiği zaman o derdin çözümü noktasında hareket ediyorlar. Mesala tutuyorlar kendilerine ait bir köyün gelirini, o yerde yaşayan insanların derdine deva olması için vakfediyorlar. İşte siz öncelikle insan olarak vazifenizi yapar ve ihtiyaç durumunda olan kişilerin dertlerine derman olursanız, bir müddet sonra da Allah’u Teala oraların yönetimini de sizlere nasip eder. İşte bu duygu ile 1824 yılında Osmanlı Devleti hiçbir bağı olmadığı halde, Ebubekir efendi diye bir zat  Güney Afrika’ya gidiyor ve orada insanlara İslamiyeti anlatıyor. İngilizlerin orayı işgaline kadar da burada faaliyetlerde bulunuyor. Eğer bizler Müslümanların meseleleriyle ilgilenebilirsek, Allah’u Teala birgün bize mutlaka orada bir kapı açar. Müslümanlar için kutsal mekanlar sırasıyla Mekke, Medine ve Kudüs’tür ve buralar yeryüzünde yaşayan tüm Müslümanların ortak namusudur. Her Müslüman için buralar mukaddes ve muazzez yerlerdir. Her Müslüman hangi dili biliyorsa, Türkçe, Arapça, İngilizce veya hangi dil ise o dilden Kudüs’ün tarihini çok iyi öğrenmesi gerekmektedir.  Mesela İslam Ansiklopedisinin Kudüs maddesini kimler okumuştur? Bizler eğer buraların tarihini kaynaklarından öğrenmez isek, işte biraz önce söylediğimiz İngilizlerin veya birilerinin propagandalarına alet olur ve onların bizlere anlattıklarını gerçek olarak kabul eder ve onların öğrettiklerini söylemek zorunda kalırız. Mesela Yahudilerin Kudüs’te hak iddia edebilecekleri tek bir yazılı belge yoktur. Bugün Mescid-i Aksa’nın altını kazıyorlar. Niçin ? Tevrat Sandığını bulabilmek için. Ben katıldığım bilimsel toplantılarda onlara söylüyorum. Keşke Tevrat sandığını bulabilseniz. Biz bundan asla rahatsız olmayız. Ancak yok ki, o nedenle bulamayacaksınız diyorum, şaşırıyorlar.
               Arkadaşlar bu toplantının bir sonucu olarak, sizler en azından Hz. İbrahim (a.s)’den bugüne Filistin meselesini sahih kaynaklardan okuyup öğrenmelisiniz. İkincisi sağlam bir din anlayışını yerleştirmektir. Bunun da ilk unsuru Medeniyet anlayışı, ikincisi ise Ahlak olgusudur. İslam ahlakı. İslam ahlakının temeli sen Allah’ı görmesen de, o seni her an görüyor anlayışı ile hareket etmektir. Biz bunu yerleştirebilirsek, oto kontrolü sağlamış oluruz ve hataya düşmeyiz. Bugün ortadoğu’daki sorunların devam etmesinin en büyük nedeni olarak, Müslümanların kendi içlerinde dünyanın siyasetine yön verecek güçlü bir siyasi irade ve idareci çıkaramamalarını görmekteyiz. Ne zamanki böyle güçlü bir lider çıkar işte o gün, Mısır’ın da, Yemen’in de, Suriye’nin de sorunu çözülür. Çıkaramadığımız müddetçe de maalesef bu sorunlar yaşanmaya devam eder. Burada bize düşen şey önce meseleyi tespit edeceğiz, sonra çözüm yollarını bulacağız ve sonra da dil, ırk, renk, mezhep vb. farklılıkları göz ardı ederek, hepemizin Allah’ın kulları ve kardeş olduğumuzu bilerek hareket edeceğiz. Yarın bizim bugün olduğumuz yerlerde sizler olacaksınız ve sizler ülkelerinizde bunları çözüm olarak sunacaksınız. 








577 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.477332.6074
Euro34.596434.7351
Hava Durumu
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam19
Toplam Ziyaret36980
Saat